- 14:37Mobil Dünya Kongresi 2025: Yapay zeka teknolojik inovasyonun merkezinde
- 14:13Fas Sahrası: 2024'te kapsamlı kalkınma ve siyasi kazanımlar
- 13:55Platini ve Blatter, FIFA'yı dolandırmakla suçlandıktan sonra temyize gitti
- 13:35Fas, bölgesel ve uluslararası ölçekte göç sorunlarının yönetilmesinde bir model
- 13:12Fas büyüme yolunda: 2025 için cesaret verici ekonomik tahminler
- 12:50"Fas, askeri sistemlerin üretimi ve geliştirilmesine adanmış bir şirketin kurulmasıyla savunma sanayisini güçlendiriyor"
- 12:12Fidan: Washington'un son dönemdeki politikası, Londra'daki toplantıda Avrupalı liderler arasında soru işaretleri yarattı
- 11:33Cumhurbaşkanı Sissoco'nun tehditleri sonrasında ECOWAS misyonu Gine-Bissau'dan ayrılıyor
- 11:00Maldivler, Fas'a yerleşik olmayan bir büyükelçi atamayı değerlendiriyor
Facebook’ta Bizi Takip Edin
Trump'ın Yönlendirmeleri Karşısında Küresel Finans Sisteminin Geleceği
ABD, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana, Sovyetler Birliği'yle birlikte, ikincil bir dünya gücünden iki süper güçten biri haline gelerek köklü bir dönüşüm geçirdi. Ancak Başkan Donald Trump'ın izolasyonist ve çok taraflılığa karşı yaklaşımı, seleflerinin kurduğu küresel finans sisteminde köklü değişikliklere yol açabilir.
I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere, ABD'den borç almak zorunda kaldı ve bu da 1920'lerde doların istikrarını güçlendirmeye yardımcı oldu. Ancak 1930'lardaki Büyük Buhran, sterlinin baskın uluslararası para birimi statüsünü korumasına izin verdi. Ancak II. Dünya Savaşı'nın sonuna doğru sterlin artık rekabet edemez hale geldi. ABD o dönemde dünya sanayi üretiminin yarısından fazlasına hakimdi ve dünya altın rezervlerinin yaklaşık üçte ikisine sahipti; bu da doları uluslararası ticarette birincil rezerv para birimi haline getirmişti.
1944 yılında, savaş sonrası küresel para sisteminin temellerini atmak amacıyla 44 ülke Bretton Woods Konferansı'nda bir araya geldi. Vizyonları, ekonomik ve ticari entegrasyonun başka bir dünya savaşını önleyeceği fikrine dayanıyordu ve bu da Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'nın kurulmasına yol açtı. ABD, bu kurumlarda en büyük oy payına sahip olarak kilit bir ortak olmuş ve bu sayede ulusal çıkarları doğrultusunda politikalar şekillendirebilmiştir.
ABD, Proje 2025 kapsamında uluslararası örgütlerdeki katılımını gözden geçirerek bunların ulusal çıkarlarla uyumluluğunu değerlendirmeyi planlıyor. Trump, IMF ve Dünya Bankası'ndan çekilme olasılığını daha önce de gündeme getirmişti; bu, söz konusu kurumlara mali katkıların durdurulması anlamına gelecekti.
ABD'nin bu kurumlardan çekilmesinin küresel piyasalar üzerinde önemli etkileri olacaktır. Amerikan şirketleri Dünya Bankası tarafından finanse edilen sözleşmelere ve projelere erişimlerini kaybedecek, IMF içindeki güç dengesi değişecek ve IMF'nin kararları daha az şeffaf ve öngörülebilir hale gelecektir.
Ekonomi uzmanları, ABD'nin bu kurumlardan çekilmesinin gelişmekte olan ülkeler için bir "felaket" olacağını söylerken, IMF'nin kemer sıkma koşulları nedeniyle politikaları genellikle pek de hoş karşılanmıyor. Öte yandan Çin, 110 üye ülkeden oluşan ve 100 milyar dolar sermayeye sahip Asya Altyapı Yatırım Bankası aracılığıyla finansal nüfuzunu güçlendirmek için bu fırsatı değerlendirebilir.
İngiltere Merkez Bankası Başkanı, ABD'nin IMF ve Dünya Bankası'na desteğini sürdürmesi gerektiğini belirterek, ABD'nin çekilmesinin küresel ekonomiye zarar vereceği uyarısında bulundu.
Bu bağlamda, ABD'li yetkililer, özellikle Hazine Bakanlığı yetkilileri, başkanlık seçimleri öncesinde, bu kurumlardan uzaklaşmanın ABD'nin küresel nüfuzunu zayıflatacağını vurgulayarak, "Amerikan liderliğinin böyle bir hamleyi göze alamayacağını" söylediler.
Bu çalkantılar karşısında küresel finans sistemi büyük zorluklarla karşı karşıya kalırken, ABD'nin izolasyonist politikaları finansal güç dengelerinin Çin başta olmak üzere yeni rakipler lehine yeniden yapılandırılmasına yol açabilir.
Yorumlar (0)